Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Osmanlı, suyun kıymetini de, hikmetini de idrak etmiş, idrak ettiği için de önce bir “su kültürü” oluşturmuş, ardından da suyu medeniyete dönüştürmüştür. Bu aynı zamanda bir “temizlik medeniyeti”dir. Suyu aziz bilen Osmanlı, su medeniyetinin kimi mütevazı, kimi şaşaalı yansımaları olan çeşmelerle şehirlerini süslemiştir.
Madem ki, “temizlik imandandır” ve su her türlü temizliğin ana malzemesidir, günde beş kez abdest alan Osmanlı insanının su ile haşir neşir olması ve bir su kültürü, hatta medeniyeti oluşturması kaçınılmazdı.
Ayrıca su medeniyeti atasözlerimize de yansımış, “Su akarken testiyi doldurmalı”, “Su testisi su yolunda kırılır”, “Su uyur, düşman uyumaz”, “Taşıma suyla değirmen dönmez” gibi atasözleri dilden dile dolaşıp günümüze kadar gelmiştir.
Kısacası, Osmanlı, suyun kıymetini de, hikmetini de idrak etmiş, idrak ettiği için de önce bir “su kültürü” oluşturmuş, ardından da suyu medeniyete dönüştürmüştür.
Her sokakta bir çeşme
Bu aynı zamanda bir “temizlik medeniyeti”dir.
Edmondo de Amicis, yıllarca ceddimizle iç içe yaşadıktan sonra, 1883 yılında Paris’te yayınladığı “Constantinople” isimli eserinde şunları yazıyor: “Türkler çok temizdir. Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yoktur.”
M. de Thevenot, 1665 yılında Paris’te yayınladığı “Relation d’un voyage fait an Levant” isimli eserinde, Osmanlı ceddimizin su ile bütünleşmeleri sebebiyle sık sık hastalanmadıklarını söyler: “Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar.”
Ceddimiz bu temizlik anlayışını İslam’ın önerisi istikametinde oluşturulan su kültürüne borçludur.
Osmanlı’nın su ile bütünlenmiş hali, 1552 yılında Osmanlılara esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın yanında kalan ve bu süre içinde kölelikten hekimliğe yükselen İspanyol Pedro’nun kaleme aldığı, “Kanuni Devrinde İstanbul” isimli kitabında şöyle anlatılır: “İspanya’da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek göremezsiniz. Türkler ise sık sık yıkanırlar. Türk hamamlarında bol su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır.”
Suyu aziz bilen Osmanlı, su medeniyetinin kimi mütevazı, kimi şaşaalı yansımaları olan çeşmelerle şehirlerini süslemiştir. Bazı çeşmeler öylesine bir “sanat eseri”dir ki, bu eserlerin yalnızca bir ihtiyacın ürünü şeklinde algılanması mümkün değildir.
Çeşmeler, aynı zamanda Osmanlı’nın estetik anlayışının da göstergeleridir…
Çeşmeler konumlarına ve işlevlerine göre isimlendirilmiştir. Cephesi bir yapı ya da avlu duvarı üzerinde bulunan çeşmelere “duvar çeşmesi”; müstakil bir yapı olarak meydanlara yapılan çeşmelere “meydan çeşmesi”; kervanların konakladığı şehirlerarası noktalarda ve şehrin çevresindeki mesire yerlerinde bulunan namazgâhların yanında yapılan çeşmelere “namazgâh çeşmesi”; saray, konak ve yalılarda temizlik, abdest almak ve su sesi ile dinlemek amaçlı yapılan çeşmelere “oda çeşmesi”; cami avlusu, iskele meydanı gibi yerlere yapılan çeşmelere “sütun çeşmesi”; gelip geçenlere su ve şerbet dağıtılan çeşmeli yapılara “sebil”; yapıldıkları yer itibariyle çukurda kalan çeşmelere “çukur çeşme”; iki veya üç cepheli çeşmelere “çatal çeşme”; yapı ve sokakların köşelerinde yer alan çeşmelere “köşe çeşmesi”; minare ayaklarında inşa edilen çeşmelere “minare çeşme”; Sürre Alayı ile hacca gidenlerin, ayrıca sefere çıkan ordu veya kervanların uğurlanma yerlerinde yapılan çeşmelere “ayrılık çeşmesi”; şehirden ayrılanların ya da gelenlerin buradan şehre bakarak şehri âdeta selamladığı yerlere yapılan çeşmelere “selâmi çeşme”; şehre giriş çıkışları kontrol etmekle görevli bostancıbaşının kontrol noktasında yapılan çeşmelere de “bostancı çeşmesi” denmiştir.
Ayrıca bakınız: https://www.nedir.org/v2/osmanli-imparatorlugu/401-osmanlida-hamam-kulturu.html
Alıntı:
Tarih: 2016-03-02 01:56:43 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Kültürümüzde su ve çeşmeler niçin önemli bir yer tutar Nedir
Bu Yazıda Neler Var:
Madem ki, “temizlik imandandır” ve su her türlü temizliğin ana malzemesidir, günde beş kez abdest alan Osmanlı insanının su ile haşir neşir olması ve bir su kültürü, hatta medeniyeti oluşturması kaçınılmazdı.
Ayrıca su medeniyeti atasözlerimize de yansımış, “Su akarken testiyi doldurmalı”, “Su testisi su yolunda kırılır”, “Su uyur, düşman uyumaz”, “Taşıma suyla değirmen dönmez” gibi atasözleri dilden dile dolaşıp günümüze kadar gelmiştir.
Kısacası, Osmanlı, suyun kıymetini de, hikmetini de idrak etmiş, idrak ettiği için de önce bir “su kültürü” oluşturmuş, ardından da suyu medeniyete dönüştürmüştür.
Her sokakta bir çeşme
Bu aynı zamanda bir “temizlik medeniyeti”dir.
Edmondo de Amicis, yıllarca ceddimizle iç içe yaşadıktan sonra, 1883 yılında Paris’te yayınladığı “Constantinople” isimli eserinde şunları yazıyor: “Türkler çok temizdir. Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yoktur.”
M. de Thevenot, 1665 yılında Paris’te yayınladığı “Relation d’un voyage fait an Levant” isimli eserinde, Osmanlı ceddimizin su ile bütünleşmeleri sebebiyle sık sık hastalanmadıklarını söyler: “Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık şeyler yemezler, içki âlemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar.”
Ceddimiz bu temizlik anlayışını İslam’ın önerisi istikametinde oluşturulan su kültürüne borçludur.
Osmanlı’nın su ile bütünlenmiş hali, 1552 yılında Osmanlılara esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın yanında kalan ve bu süre içinde kölelikten hekimliğe yükselen İspanyol Pedro’nun kaleme aldığı, “Kanuni Devrinde İstanbul” isimli kitabında şöyle anlatılır: “İspanya’da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek göremezsiniz. Türkler ise sık sık yıkanırlar. Türk hamamlarında bol su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır.”
Osmanlı’da çeşme kültürü
Suyu aziz bilen Osmanlı, su medeniyetinin kimi mütevazı, kimi şaşaalı yansımaları olan çeşmelerle şehirlerini süslemiştir. Bazı çeşmeler öylesine bir “sanat eseri”dir ki, bu eserlerin yalnızca bir ihtiyacın ürünü şeklinde algılanması mümkün değildir.
Çeşmeler, aynı zamanda Osmanlı’nın estetik anlayışının da göstergeleridir…
Çeşmeler konumlarına ve işlevlerine göre isimlendirilmiştir. Cephesi bir yapı ya da avlu duvarı üzerinde bulunan çeşmelere “duvar çeşmesi”; müstakil bir yapı olarak meydanlara yapılan çeşmelere “meydan çeşmesi”; kervanların konakladığı şehirlerarası noktalarda ve şehrin çevresindeki mesire yerlerinde bulunan namazgâhların yanında yapılan çeşmelere “namazgâh çeşmesi”; saray, konak ve yalılarda temizlik, abdest almak ve su sesi ile dinlemek amaçlı yapılan çeşmelere “oda çeşmesi”; cami avlusu, iskele meydanı gibi yerlere yapılan çeşmelere “sütun çeşmesi”; gelip geçenlere su ve şerbet dağıtılan çeşmeli yapılara “sebil”; yapıldıkları yer itibariyle çukurda kalan çeşmelere “çukur çeşme”; iki veya üç cepheli çeşmelere “çatal çeşme”; yapı ve sokakların köşelerinde yer alan çeşmelere “köşe çeşmesi”; minare ayaklarında inşa edilen çeşmelere “minare çeşme”; Sürre Alayı ile hacca gidenlerin, ayrıca sefere çıkan ordu veya kervanların uğurlanma yerlerinde yapılan çeşmelere “ayrılık çeşmesi”; şehirden ayrılanların ya da gelenlerin buradan şehre bakarak şehri âdeta selamladığı yerlere yapılan çeşmelere “selâmi çeşme”; şehre giriş çıkışları kontrol etmekle görevli bostancıbaşının kontrol noktasında yapılan çeşmelere de “bostancı çeşmesi” denmiştir.
Ayrıca bakınız: https://www.nedir.org/v2/osmanli-imparatorlugu/401-osmanlida-hamam-kulturu.html
Alıntı:
İşte bu nedenlerdendir, “Su gibi aziz ol” duası, asırlar boyunca en makbul dualardan biri sayılmıştır.
Su gibi aziz olmak, su kadar berrak, su gibi aziz, verici, canlandırıcı, dinamik, güçlü, mütevazı, neşeli, izzetli, kıymetli, temiz, mübarek, kararlı ve azimli olmaktır.
Su ile haşir neşir olmak ise hayatla bütünleşmek anlamına gelir.
Öncelikle su berraktır: Bu berraklık şeffaflığı da içerir.
Su vericidir: Kendini karşılıksız verir.
Dinamiktir: Bıkmak usanmak bilmez, asla gerilemez. Mutlaka yatağını bulur ve yatağında akar.
Hareketlidir: Hem canlı gibidir, hem de canlandırıcıdır.
Neşelidir: Şarkılar söyleyerek akar. Bu yüzden su sesinin keyiflendirici ve yatıştırıcı bir özelliği vardır. Ecdat, suyun bu özelliğini çok eskiden keşfetmiş, “su musıkisi”ni akıl hastalıklarının tedavisinde kullanmıştır.
Mütevazıdır: Sürünerek akar.
İzzetlidir: Asla boyun eğmez. Hüküm altına girmez. Bildiğine gider. (Denizlere kim hükmedebilmiş ki)
Güçlü, kararlı ve istikrarlıdır: Kararlı ve istikrarlı bir şekilde belli aralıklarla düşen bir damlacık su bile en sert kayaları oyabilir...
Kıymetlidir: Susuz yaşanmaz. Her canlı suya muhtaçtır: Bu itibarla su hayattır.
Temizdir: Hem kendini arındırır, hem de tüm kirleri temizler.
Azimlidir: Binlerce yıl akmaktan bıkmaz.
Önemlidir: Allah suyun önemini ve mahiyetini, Furkan Suresi, 48 ve 49. ayetlerde vurgulayarak, şöyle buyurmuştur: “Biz, ölü olan toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanların ve nice insanların susuzluğunu gidermek için gökten tertemiz su indirdik.”
Tarih: 2016-03-02 01:56:43 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx